Klinik farmakoloji’nin tanımı (ne olduğu) ve kimlere klinik farmakolog denildiği, pek çok uluslararası yayınlarda dile getirilmiştir, getirilmeye devam edilmektedir. Bu yazımda kısaca ve özellikle ele almaya çalışacağım konu, klinik farmakolojinin disiplinlerarası bir disiplin olduğu, “çokdisiplinli” ve “disiplinlerarası” terimlerinin aslında birbirinden farklı anlamlar ifade ettiği, ancak kimi zaman aynı anlamı taşıyorlarmış gibi kullanıldığına dikkat çekmektir.
Disiplinlerarasılık kısaca, “bir çok disiplinin katkı ve araştırma sonuçlarının yan yana konulmasının ötesinde, bu katkı ve bilgileri ayrı ayrı ve yeni bir sentezde toplayıp birleştiren nitelikte bir inceleme alanı” olarak tanımlanabilir. Çok daha ileri bir işbirliği gerektirir. Bilgi ve araştırmaların bütünleştirilmesini (intégration) varsayar. Uzun sabır gerektirir, güç bir girişimdir. Çeşitli disiplinlerce sağlanan verilerin birikimi, başlı başına bir amaç değil; fakat incelenen olgunun daha eksiksiz biçimde tanınmasına ulaşmak için bir araçtır. Disiplinlerarasılık, özellikle, geliştirildiği alanlar dışında kullanılmaya elverişli olan çeşitli disiplinlerden alınmış yöntemlere ve kavramsal şemalara başvurulmasını içerir. Böylece, disiplinler de birbirini sınırlamaz, aksine birbirini geliştirir.
Dünya Sağlık Örgütü, Klinik Farmakoloji’yi, “insan öznesinde, hem ilaçların kullanımını ve hem de ilaç etkilerini inceleyen aktivitelerin tamamı” olarak tanımlar. Bu tanımdaki en önemli nokta, klinik farmakoloji’nin öznesinin “insan” olmasıdır. Tanımda belirtilen aktiviteler ise, en genel olarak şu konuları kapsar: İlaçların insandaki yanıtlarının ve etkililiklerinin incelenmesi; farmakokinetik araştırmalar; ilaçların kullanımının popülasyonlar üzerindeki etkilerinin incelenmesi (farmakoepidemiyoloji); ilacın istenmeyen etkilerinin belirlenmesi, değerlendirilmesi, izlenmesi ve önlenmesi (farmakovijilans); adiktif potansiyele sahip ilaçların belirlenmesi, değerlendirilmesi, izlenmesi (farmakodepandans); ilaç kullanımı ile ilgili medikoekonomik değerlendirmelerin yapılması (farmakoekonomi); bireysel genetik özellikler bağlamında ilaç etkilerinin ya da kinetiğinin incelenmesi (farmakogenetik); ilaç, ilaçla ilgili-bağlantılı partnerler ve toplum arasındaki çok yönlü etkileşimlerin incelenmesi (sosyal farmakoloji).
Bu tanımdan yola çıkarak, Klinik Farmakoloji’nin ne olmadığı üzerine bazı vurgulamalar yapmakta yarar görüyorum. Klinik Farmakoloji, yalnızca insan öznesinin biyolojik göstergelerinin, ilacın farmakokinetik özelliklerini, ilaç metabolizmasını araştıran, yeni ilaç geliştirme çalışmaları yapan ya da var olan eski ilaçların etkilerini inceleyen ya da genetik-ilaç konusu ile ilgilenen basit bir laboratuvar disiplininden ibaret değildir. Klinik Farmakoloji, yalnızca klinik araştırma ya da klinik ilaç araştırma protokolleri geliştiren-uygulayan-izleyen-sonuçlandıran, ilaç kullanımının toplumlar üstündeki etkilerini ve istenmeyen etkilerini inceleyip bunları rapor eden, ilaç-ilaç etkileşimlerini gözleyen ve raporlayan basit bir masa başı disiplini de değildir. Son olarak Klinik Farmakoloji, hastaların en iyi sağlık hizmetini alabilmeleri için ilaçla ilgili konularda klinisyenlere yada ulusal sağlık otoritelerine-kurumlarına danışmanlık hizmeti veren bir disipline de indirgenemez.
Bu kapsamda “Klinik Farmakoloji nedir?”, “Bilimsel bir disiplin olarak, kısaca nasıl tanımlanabilir, nitelenebilir?”, “Özerk bir disiplin olarak, yaklaşımı ne olmalıdır?” sorularına kendi yanıtım, Klinik Farmakoloji’nin, yukarıda belirtilenlerin tümünü kapsayan, kapsaması gereken “disiplinlerarası (interdisciplinary) bir disiplin” olduğudur; “çokdisiplinli (multidisciplinary) bir disiplin” değil. Klinik farmakoloji, içerdiği konuların özelliği dolayısıyla birçok disipline başvurulmasını, onların katkılarından yararlanılmasını gerektirir ve bu anlamda çokdisiplinli olarak düşünülebilir. Ne var ki çokdisiplinlilik, bu yeni inceleme alanının çeşitli disiplinlerin uzmanlaşmış bir uygulamasına indirgenmesi sonucuna götürür. Oysa Klinik Farmakoloji, birçok disiplinin katkı ve araştırma sonuçlarının yan yana konulduğu çokdisiplinli bir konu olmanın ötesinde, bu katkı ve bilgileri ayrı ve yeni bir sentezde toplayıp birleştiren disiplinlerarası nitelikte bir bilim alanıdır.
Bu geniş spektrum, Klinik Farmakoloji’yi aynı anda güçlü ve güçsüz kılıyormuş gibi gösterebilir. Bu saptamada geçen “güçlü” ve “güçsüz” kelimeleri, kuşkusuz diğer bilim dallarını daha güçlü ya da güçsüz görmek anlamına gelmemektedir. Aksine, Klinik Farmakoloji, gücünü bu kadar geniş ve zengin bir disiplinler yelpazesinde eğitim, hizmet ve araştırma alanına ve olanaklarına sahip olmasından alır. Bu nedenle de, bu kapsamlı yelpazesiyle, onların bilgi, birikim ve deneyimlerinden yararlanırken, kısacası bilimsel anlamda yoğun bir işbirliği yaparken “disiplinlerarası” yaklaşımı, zaten doğal olarak temel almak zorundadır.
Klinik Farmakoloji’yi deneysel farmakolojiye oranla göreli olarak güçlü kılan temel özelliklerden biri, bu disiplinin çeşitli simülasyonlarla hastalıklar, patolojiler oluşturmaya çalışarak araştırmalar yapılması yerine, doğrudan araştırmanın / çalışmanın gerektirdiği hastalığı ve hasta popülasyonunu, kısacası “özne” olarak “insan”ı ve onun hastalığını hedef almasıdır. Klinik Farmakoloji’nin kimi zaman eleştiri aldığı noktalar da vardır. Bunlar, Klinik Farmakoloji’nin, bir yandan deneysel farmakoloji ve epidemiyoloji, öte yandan da istatistikçiler, ekonomistler, eczacılar ve hemşireler (tedavi hizmeti amaçlı değil, araştırma amaçlı çalışan hemşireler “research nurses, sister nurses”) ile yarışmak zorunda kalmasıdır. Bu bağlamda Klinik Farmakoloji’nin, yalnızca klinik ilaç araştırmalarına indirgenemeyeceğini, tek başına klinik ilaç araştırmalarının ve klinik araştırmaların da klinik farmakolojik uygulamalar (aktiviteler) anlamına gelmediğini; Klinik Farmakoloji öğretiminin ise, yalnızca akılcı ilaç kullanımı ilkelerinin öğretilmesinden ibaret olmadığını, belki de tam bu noktada özellikle vurgulamakta yarar vardır.
Bu zengin disiplinler yelpazesi ile Klinik Farmakoloji biliminin, gerek tıp fakültesi mezuniyet öncesi ve sonrası öğretimde, gerek akademik düzeyde yapılan araştırmalarda ve gerekse ulusal ilaç politikalarının belirlenip uygulanmasının izlenmesinde ve ayrıca ilaç endüstrisinin gereksinim duyduğu alanlarda, gerekli bilgi ve deneyimi sağladığı açıktır.
Önemli olan, artık Klinik Farmakoloji’nin bağımsız, özerk ve “disiplinlerarası bir disiplin” alanı olarak ülkemizde de tanınması, ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda Klinik Farmakoloji eğitiminin, geliştirilecek ve en azından ortak asgari ilkeleri ve içeriği belirlenecek bir “ulusal program” çerçevesinde ve tüm tıp fakültelerini kapsamak üzere, hem mezuniyet öncesi hem de mezuniyet sonrasında sistematik biçimde verilmeye başlanmasının gerekli olduğunun kabul edilmesi, bu doğrultuda yapıcı adımların “disiplinlerarası” bir yaklaşımla atılması ve kariyer yapma olanakları sağlamanın gerekliliğinin anlaşılmasıdır. Klinik Farmakoloji eğitim ve öğretim programının da, bu bağlamda bir an önce gözden geçirilerek yeniden oluşturulmasında yarar, hatta zorunluluk vardır.
Klinik Farmakoloji, görece genç ve gelişmekte olan bir disiplindir. Ne olduğu ve olmadığı konusunda bilimsel tartışmalar devam ediyor olsa da, tartışmaların, bilimsel işbirliği içinde olduğu diğer disiplinlerle ilişkisi üzerinde yoğunlaşması ve görüşlerin de “disiplinlerarası” niteliğiyle temellendirilmesi yararlı olacaktır. Klinik Farmakoloji disiplini yapay biçimsel değişikliklerle yok edilemez, varlığı sona erdirilemez.
Not: Yazının içeriğinin tamamı yada bir kısmı, değiştirilmeden ve kaynak gösterilerek paylaşılabilir.